17 Kasım 2022 Perşembe

Babam ve Ben 34

Babalar ve oğullar hayat ilişkisinin temelini teşkil eder. Her ne kadar kızlar babaya, oğlanlar anaya düşkün deseler de oğlanlar babayı rol model alırlar. Bu değişmez kural neredeyse bütün toplumlarda böyledir. Anne oğlunu defalarca sokağa çıkarıp dolaştırsa da oğlan hep babasının elinden tutup dolaşmayı ister. Çünkü kendisi de ileride baba olacağının yaratılış bilgisinde babası gibi olmak ister. Bu nedenle oğlanların babaya yakınlığı anaya göre mesafeli olsa da baba oğlanlar için hep ön plandadır. Hiçbir oğlan çocuğu sokakta baş edemediği bir olayla karşılaşınca anneme söylerim ha demez. Ya abime söylerim ya da babama söylerim der. Hatta öyle ki bazı anneler eli maşalıdır. Çocuklarının haklarını babalardan daha çok ararlar. Buna rağmen oğlanın gözünde baba kahramandır. Kahramanın gözdesi olmak ister. 

Çocuklar için gelecek hayali böyleyken babalar değişik görüntülerle çocukların hayatında varlığını sürdürür. Kimi baba çocuklarına yakın, onları, koruyan gözetleyen iken, kimi baba despot, mesafeli, kuralcıdır. 

Benim babamla ilişkilerimin önemli noktaları var. Çocukluk devreleri hiç iyi geçmedi. Hele okula başladığımda bol bol dayak yedim. O dönemin en büyük sorunlarından birisi parasızlıktı. Köyden gelmişiz, yokluk içinde yaşıyoruz. Her ne kadar annemin babası köyün zenginlerinden ise de zenginliğinin bize yararı yoktu. Dedem zenginliğini köyden şehre taşıdığı tarım ürünleriyle gösterirdi. Evimizde bolca buğday, un, bulgur, pekmez, yaz ürünlerinin kurutulduğu meyveler, ceviz, badem vardı. Belki diyeceksiniz daha ne olsun? Biz bunları bugün bulamıyoruz. Haklısınız! Ancak o devirde bunlar her yerde vardı. Meselâ evimizin dibinde mezarlık vardı. Mezarlıkta her türlü meyve ağacı vardı. Biz çocuklar koskocaman mezarlıktaki ağaçlardan dilediğimiz kadar geçinirdik. Büyükler mezarlık diye yemezlerdi. Bizim umurumuzda değildi. Sonra bağımız bize yakındı. Parabağlar dediğimiz yer bize yakındı. Çocuklarla yürüyerek ya da koşturarak oralara giderdik. Bekçiler vardı o zamanlar. Bağlara bahçelere bakanlar. Yabancı birilerini ya da çocukları gördüğünde soranlar. Ben ilkokul seviyesinde iken hepsini bilirdim. Mahallenin çocuklarını toplar birlikte giderdik. Bir defasında sekiz kilometre uzaktaki annemin köyü olan Sav köyüne bile gidip geldik. 

Kış günlerinde soba sadece annemle babamın ve çok küçük kardeşlerimin kaldığı odada vardı. İlkokul seviyesinde geldiğimiz sekiz yaşına kadar kış günleri arada bir altımı ıslattığım olurdu. Bu nedenle çok dayak yemişimdir. Altımızı sadece ben ıslatmıyordum. Neredeyse soğuk odada yatan hepimiz arada bir ıslatıyorduk. Nedeni sonradan anlamaya başladım. Soğuk algınlığı yaşıyoruz. Mide, bel soğuklukları yaşıyoruz. Tutamıyoruz. Babam şu çocukların yattığı odaya bir soba kurayım diyeceğine niçin altınızı ıslatıyorsunuz diye dayak atıyordu. Kış günleri zaten Isparta çok soğuk oluyordu. Kimi zaman çişimiz gelse de soğuktan dışarıya çıkamıyorduk. Çünkü her yer korkunç derecede soğuk ve her yer buzdu! Şimdiki gibi evler sobalı ya da kaloriferli, tuvaletler içeride değildi. Tuvalet avlunun bir köşesindeydi. Gece evden çıkıp avlunun bir köşesindeki tuvalete gitmek cesaret işiydi. Çoğu zaman soğukta dışarıya çıkma korkusuyla altımızı ıslatmamız nedeniyle dayak yeme korkusu kıyaslandığında, dışarıya çıkmak yerine sabah dayak yemeyi göze alıyorduk. Eğer erken altımızı ıslatmışsak zaten sabaha kadar kuruyordu. Tehlikeli olan sabahın erken saatlerinde altımızı ıslatmaktı. Daha sonraları büyüdük baba olduk. Birçok şey okuduk, duyduk. Meğer çocukların altını ıslatma nedeni çok farklı şeylere bağlıymış. Bunların başında gelen en büyük neden ise yattıkları odalar, yaşam alanlarıymış. 

Babamın biz çocukken çalıştığı patronunun alkolik yapısı babamı da alkole dâhil etmişti. O dönemler bizim için hiç iyi günler değildi. Babam işini değiştirince eski baskı, evdeki terör, annemin kavga edip evden kaçmaları ortadan kalktı. Özellikle sütçülük işi yapan Bekir Amcam mahalleye geldiğinde her şey birden bire değişmişti. Onun için Bekir Amcamın benim hayatımdaki yeri çok önemlidir. 

Bugün geçmişime bakıp babamla ilişkilerimi ele aldığımda bana olumsuz anılar bıraktığı gibi çok önemli şeylerde bıraktı. Bunlar nedir diye sorarsanız şöyle diyebilirim:

• Özgür bıraktı. Benim için en büyük nimetti. Çocuk yaşlarında bile ben özgürdüm. Yeter ki akşam evde olayım. Hiçbir zaman gündüz ne yaptığımla, nereye gittiğimle ilgilenmezdi. Hâlbuki Mustafa Ali diye bir arkadaşım vardı. Okuldan geldik mi çantaları atarız, kırlara, dağlara giderdik. Mezarlığın içine girer akşamlara kadar yer içer oynardık. Hâlbuki gittiğimiz her yerde doğal tehlikeler vardı. Özellikle bahar günlerinden başlayan yaz günlerinde mezarlık yılanlarla doluydu. Ancak biz ne yılandan korkar, ne de köpeklerden korkardık. Dağlarda tepelerde dolaşırken o kadar çok tehlikeler atlattık ki; ne diyeyim hep akşam eve dönmemiz sanki bir mucize gibiydi. Her türlü ağaca çıkar meyvelerini yerdik. Bazı ağaçlar o kadar tehlikeliydi ki; nedense biz hep ağaçların tehlikeli bölgelerine çıkardık. Şimdi düşünüyorum da ben olsaydım çocuklarıma asla böyle bir özgürlük vermeyi göze alamazdım. 

• Köydeki Kur’an kursunda okuyacağım dediğim zaman engellemedi. Sabah namazında işe gideceğim yatsı namazında işten geleceğim dediğimde engellemedi. En tehlikeli işlerde çalıştım. Köyde nenem ile birlikte kalarak iki yaz tatilinde kalarak Kur’an okumayı, Osmanlıca yazmayı öğrendim. Bana hiçbir engeli olmadı. 

• İlkokul zaten zorunluydu. Ortaokul, Lise, Üniversite okuma konusunda yardım etmediği gibi hiçbir şekilde engel olmadı. 

• Fikir hayatımda gelişmeler sağlarken, arkadaşlarımla sohbetler ederken, tek sıkıntısı başın bela girecek, yapma derdi ama hiçbir şekilde şiddet kullanarak engel olmadı. 

• Kazandığım paradan hiçbir şey istemedi, elimden almadı. Kazandığım her kuruşu kendim istediğim gibi harcadım. 

• Bana en güzel örnekliği borçsuz yaşamaktı. Bakkala, markete, esnafa asla borç yarmaz, yazdırmaz, taksit yaptırmazdı. Parası varsa alır, yoksa almazdı. Onun için bize hep şunu söylerdi. Yiyeceksen çalış. Bir şey alacaksan çalış. Kimseden borç alıp bir şey alma, yeme içme! Kimseye borç yazdırma! Yaşamak için kazanmak gerektiğini bil! Kimseye muhtaç olma! Bu tembihleri yaparken belki de köyden şehre geldiğinde, alkolik patronuna hizmet ederken düştüğü rezil durumları anımsıyordum. Çünkü saflığından, iyi niyetinden dolayı halıcılık yaparken iflas anlarındaki durumları hariç, alkolik patrondan ayrıldıktan sonra herhangi bir zulmünü görmedim. Demek ki bütün mevzu çaresizliğin getirdiği yansımalarmış. 

• Bugün geçmişe bakıyorum. Çalışarak okudum, kendi işlerimi kendim kurdum. Kendim istediğim işi yaptım. Kendim evlendim. Evlenirken kimi istediysem o kızı istememi sağladı. Annem karşı çıktığında bile benden yana oldu. Hayatımı hep kendime göre yaşadım. 

• Birçok konuda yanımda olmadı. “Taş at kolun açılsın!” felsefesi vardı. Yani hayata kendin dokun, kendin hayatını yaşa demek istiyordu. Aynen öyle oldu. Bu özgürlük bana hayatımın her köşesinde kendi damgamı vurmama neden oldu. 

• Bugün 72 yaşındayım. 15 yılını çıkar. 57 yıllık hayatım bana aitti. Babam yoktu. Babam vardı. Ne zararı, ne de faydası oldu. Benim başımı da belâya sokmadı. Ben de babamın başını belâya sokmadım. 

• Hayatımda hiç unutamadığım olay; babamın benden gizli sigara içmesi, benim babamdan gizli sigara içmemdi. Ben babamı görünce sigarayı söndürmem, babam beni görünce içtiği sigarayı söndürmesiydi. Bu olaya şahit olduğumda aramızda ortaya konulmamış, dile getirilmemiş bir saygı olduğunu anlayarak gururlanmıştım. 

• Bizim gençliğimizde küçükler büyüklerinin yanında bacaklarını bacakları üstüne atmazlardı. Bir büyüğün karşısında bacağımızı bacağımız üstüne atmak saygısızlık sayılırdı. Onun için bizler büyüklerimiz geldiğimizde bacağımızı bacağımız üzerinden indirirdik. Bir gün babamın beni görünce bacağını bacağının üstünden indirdiğini görünce şaşırdım. Bunlar ince ilişkilerdi. 

Akrabalık, babalık, annelik, evlatlık ilişkileri bu dünya için! Her ne kadar cahilce bazı sözler söylesek de geçerli değil. Ölünce herkes tek başına Allah’ın hesabına gidiyor. Aldığı mahkeme sonucuna göre yerini buluyor. Bazılarının ahirette komşum ol ya da ben sana komşu olayım gibi geyik muhabbetlerinin Müslümanlıkla hiçbir ilgisi yok. Ya da evli çiftlerin sevgileri aşkları nedeniyle birbirlerine ahirette de birlikte olalım diye söz vermelerinin hiçbir gerçekliği yok. İnsan doğumla nasıl doğum öncesi hayatını unutuyorsa, ölünce ölüm öncesi hayatını sadece kendi hesabını verirken hatırlayacak. O gün banın, annenin, evlatların, akrabaların, arkadaşların, dostların, düşmanların hiçbir hükmü olmayacak. Hepsi mahkemede dava konusu olarak gelip geçecek. Karşılıklı haklar sorumluluklarda ne yaptık ne yapmadık, Allah’ın yasalarına göre bu ilişkileri nasıl kurduk muhakeme edilecek. Davamıza hepsi şahit olacak. Hüküm giydiğimiz zaman artık dünya ile ilişkimiz bitmiştir. Dünya hayatıyla ilgili işimiz bitmiştir. 

Babamı merkez alarak yazdığım anıların sonuna gelmiş bulunuyorum. Buradan babam için sadece şunu söyleyebilirim. Ölümle aramızdaki akrabalık bitti. Umarım ki Rabbin katında bir yerin olur. Benim yarım asırlık hayatımda beni özgür bıraktığın için teşekkür ederim. Kendi hayatımı kurmama uzaktan sessiz kalarak destek verdiğin için teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder